Hollanda – Belçika Tatili

Yakın arkadaş grubum ile uzun süredir yurtdışında bir tatil yapma düşüncemiz vardı. Nihayet bu tatilin Nisan ayı sonu, Mayıs başında Hollanda ve Belçika üzerine olmasına karar verdik. Bu kararda iki şey etkili oldu:

  1. Her yıl 30 Nisan’da Amsterdam’da gerçekleşen Queens Day etkinlikleri
  2. Düşündüğümüz tarihlerin Hollanda’da lale zamanına denk gelmesi

Arkadaşlarımdan birinin kuzeninin Hollanda’da oturuyor olması da bu tatilin gerçekleşmesinde etkili oldu diyebilirim. Yaptığımız 7 günlük plana göre İstanbul’dan Amsterdam’a gidip 4 günümüzü Hollanda’da geçirdikten sonra kiralayacağımız bir araç ile gezerek Belçika’ya gidecek, 3 günümüzü de bu ülkede geçirdikten sonra tekrar Amsterdam’a gelip, buradan İstanbul’a dönüş yapacaktık.

27 Nisan 2013’de Sabiha Gökçen Havaalanı’ndan 12:05’de kalkan uçağımız yerel saat ile 15:00 civarında Amsterdam Schiphol Havaalanı’na iniş yaptı. Burada bizi karşılayan arkadaşımın kuzeni ve eşi ile birlikte Amsterdam’dan yarım saatlik uzaklıktaki yaşadıkları Utrecht şehrine tren ile geçtik. Utrecht tren istasyonunda İstanbul Kart’a benzer ulaşım kartı alarak Hollanda’da kalacağımız süre boyunca bize yetecek kadar bakiye yükledik. Şehirler arası tren yolculuğu dahil tüm Hollanda şehirlerinde toplu taşıma araçlarında geçerli bu kartı İstanbul’dakinden farklı olarak hem binişte hem de çıkışta okutuyorsunuz. Böylece gitmiş olduğunuz mesafe kadar ücret ödüyorsunuz. Şunu belirtmeliyim ki diğer pek çok şeyde olduğu gibi ulaşım da Hollanda’da oldukça pahalı.

Utrecht

Amsterdam gibi içinden kanallar geçen Utrecht, Hollanda’nın 4. büyük şehri olmakla birlikte oldukça şirin bir yer. Tatildeki asıl amacımız olmadığı ve sadece konaklamak amacıyla seçtiğimiz için Utrecht’i çok fazla gezme şansımız olmadı, ancak ilk gün şehir içinde kanal boyunca bir tur atma imkanı bulduk. Şehrin en dikkat çeken yapısı aynı zamanda Hollanda’nın da en yüksek kilisesi olan Domtoren. 112,5 m yükseklikteki bu kiliseye haftasonu kapalı olması nedeniyle giremedik, sadece dışarıdan bakmakla yetindik. Kanal kenarında yer alan kafelerden tavsiye edilen birine girerek biralarımızı yudumlayıp atıştırmalık birşeyler yedik. Akşam olduğunda grubumuzun bir kısmı konaklamak için arkadaşın kuzeninin evine giderken benimle birlikte bir arkadaşım ise daha önce Couchsurfing aracılığıyla bulduğumuz Bram adlı kişi ile buluştuk. Bram şehir merkezinde tek odalı evinde tek başına yaşayan orta yaşlı bir insan. Oldukça misafirperver olan Bram ile uzun bir süre sohbet ettik. Yatağa girdiğimizde saat gece yarısını çoktan geçmişti.

OLYMPUS DIGITAL CAMERAOLYMPUS DIGITAL CAMERAOLYMPUS DIGITAL CAMERA

Amsterdam

Sabah Amsterdam’a geçip ilk işimiz kanal turu yapmak oldu. Amsterdam Tren İstasyonu ününde bu işi yapan çok sayıda firma var. Biz kişi başı 15€ ödeyerek Lovers firması ile yaklaşık 1 saat süren kanal turunu yaptık. Turda şehrin önemli noktalarında görülmesi gereken yerleri rehberimizden dinledik. Turun ardından atıştırmalık patateslerimizi alarak şehrin Red Light District bölgesinden de geçip Dam Square adlı meydana geldik. İstanbul’daki Taksim meydanına benzetebileceğimiz bu alan Queens Day başta olmak üzere pek çok etkinliğe sahiplik yapan bir meydan. Burada bulunan Madame Tussauds müzesini kişi başı 14,5€ karşılığında gezdik.

OLYMPUS DIGITAL CAMERAOLYMPUS DIGITAL CAMERAOLYMPUS DIGITAL CAMERA

Dam Square’dan aşağıya devam edip Bloemenmarkt adlı Singel kanalı üzerinde yüzen çiçek pazarına geldik. Bu pazar ünlü Hollanda lalesi başta olmak üzere çeşitli çiçeklerin ve hediyelik eşyaların satışının yapıldığı bir yer. Buradan birbirine paralel olarak sıralanmış kanalları geçerek Leidseplein adlı bölgeye geldik. Leidseplein çeşitli restoran ve kafelerle dolu Amsterdam’ın oldukça popüler bölgelerinden birisi. Biz de buradaki cafelerden birinde oturup bira eşliğinde yemeğimizi yiyerek dinlenme fırsatı bulduk.

OLYMPUS DIGITAL CAMERADSC_7489IMG_2884

Yemek sonrası yolumuza devam edip Museumplein olarak adlandırılan, Rijksmuseum ve Van Gogh Museum gibi Amsterdam’ın en ünlü müzelerini de barındıran bölgesine geldik. Asıl amacımız Van Gogh Museum gezmekti ancak tadilat nedeniyle kapalı olduğundan gezemedik. Vakit olmadığından dolayı da giremediğimiz Rijksmuseum’un hemen yanında yer alan ve oldukça popüler olan I Amsterdam yazısında vakit geçirip bol bol fotoğraf çektirdik.

IMG_2879

Geldiğimiz yoldan geri dönerek Leidseplein bölgesinde yer alan The Bulldog Coffeeshop‘a uğradık. Coffeeshop kelimesi Hollanda’da yasal olarak satışına izin verilen uyuşturucu ve benzeri maddeleri bulabileceğiniz yerler için kullanılıyor. Biz de belkide hayatımızdaki ilk ve tek deneyimimizi buradaki özel keklerden yiyerek yaşadık. Aynı yollardan geçerek Red Light District bölgesine geldik. Gündüz de gördüğümüz bu bölgenin akşam çok daha hareketli ve kalabalık olduğunu gözlemledik. Tren istasyonuna vardığımızda ise coffeeshopda yediğimiz kekin etkilerini hissetmeye başlamıştık. Yarım saatlik Utrecht yolculuğu ve sonrasında yatağa girene kadar geçen sürede hissettiklerimizi anlatmak imkansız. Anlatılmaz yaşanır türünden bir tecrübe olduğunu söyleyebilirim.

OLYMPUS DIGITAL CAMERAOLYMPUS DIGITAL CAMERAOLYMPUS DIGITAL CAMERA

Keukenhof

Bir sonraki gün Hollanda’nın dünyaca ünlü lalelerini yakından görmek için Amsterdam’ın kuzeybatısında şehrin tamamen dışında kalan Keukenhof adlı parka gitmek için yola koyulduk. Keukenhof’a Amsterdam Schiphol Havaalanı’ndan giden, hem yol hem de parka giriş ücretini karşılayan turlar var. Kişi başı 15€ vererek yaklaşık yarım saatlik bir otobüs yolculuğu sonrası parka geldik.

OLYMPUS DIGITAL CAMERAOLYMPUS DIGITAL CAMERAOLYMPUS DIGITAL CAMERA

Park, her yıl mart ayı sonlarında açılıp mayıs sonuna kadar açık kalmaya devam ediyor. 2013 yılı için bu tarihler 21.03 – 20.05 olarak belirlenmiş. Park içinde her tarafta binbir çeşit ve renkte lale görüyorsunuz. Burada insan lale hakkında hiçbirşey bilmediğini düşünüyor. Park içinde 5 adet büyük kapalı yapı var. Bunlar:

  • Oranje Nassau Pavilion
  • Wilhelmina Pavilion
  • Juliana Pavilion
  • Beatrix Pavilion
  • Willem-Alexander Pavilion

OLYMPUS DIGITAL CAMERAOLYMPUS DIGITAL CAMERAOLYMPUS DIGITAL CAMERA

Bu yapılarda lale ile birlikte diğer pek çok çeşit çiçek ve bunlar üzerine yapılmış harikulade çalışmaları görmek mümkün. Parkta ayrıca büyük bir göl, küçük hayvanat bahçeleri ve bir de yel değirmeni var. Yel değirmenin olduğu yerden uygun bir zamanda lale tarlalarını görmek de mümkün. Ayrıca burada Hollanda’ın ünlü karamel waffle deneme imkanınız da var. Gün sonunda parktan yorulmuş ancak büyülenmiş bir şekilde ayrıldık.

OLYMPUS DIGITAL CAMERAOLYMPUS DIGITAL CAMERAOLYMPUS DIGITAL CAMERA

NOT: Park haritasını ve 2013 etkinliklerini buradan görebilirsiniz.

Queens Day

Queens Day, Hollanda’da her yıl 30 Nisan’da kutlanan ve insanların sokaklarda çılgınlar gibi eğlendiği milli bir bayram. Adını da ülkenin kraliçesinden alıyor. Ancak bu yılki kutlamaların diğerlerinden bir farkı var. O da kraliçe Beatrix‘in tahtı oğlu William Alexander‘a bırakıyor olması. Bu nedenle bundan sonraki yıllarda bu bayram Kings day olarak kutlanacak. Sözkonusu taht değişikliğini Amsterdam’a geldiğiniz ilk günden itibaren her yerde bulunan afişlerden anlamamanız mümkün değil zaten.

DSC_7863DSC_7867DSC_7944

Sabah Amsterdam tren istasyonuna geldiğimizde her zamankinden fazla bir harketliliğin göze çarptığını gördük. İnsanlar akın akın kutlamaların ilk adresi Dam Square giderken biz de yolda dağıtılan ücretsiz etkinlik haritası, bayrak ve tacımızı alarak insanların peşine takıldık. Dam Square’e geldiğimizde tamamen turuncuya bürünmüş mahşeri bir kalabalık, meydanda bulunan Royal Palace‘e kilitlenmiş, içeride yapılacak olan taht değişikliği törenini ve sonrasında ise balkon konuşmasını bekliyordu. Meydandaki dev ekranlara da yansıtılan törene tanıklık ederek tören sonunda kalabalığa karışıp kutlamaların yapılacağı diğer bölgelere haraket ettik.

DSC_7949DSC_7960DSC_7974

Her noktada insanların ellerinde biralar, dans edip şarkı söyleyerek eğlendiğini görünce Hollandalıların gerçekten eğlenmesini bildiğini anladım. Biz her bölgede bir miktar kalıp şehirdeki tüm çılgınlığı gözlemek için sürekli haraket halinde olduk. Voldelpark‘ı gezip, Leidseplein bölgesindeki Hard Rock Cafe‘de karnımızı doyurduk. Museumplein bölgesine de uğrayıp Amstel Nehri tarafına gittik. Özellikle burada kayıklarda yapılan kutlamalar görülmeye değerdi. Bu bölgede kanal üzerinde yüzen evleri ve meşhur Skinny Bridge‘i de görmüş olduk.

Belçika Yolculuğu

Belçika’ya gitmek üzere tatil öncesinde Avis.com üzerinden kiraladığımız Volvo V40 aracımız ile Utrecht’den Rotterdam istikametinde yola çıktık. Sabah çıktığımız yolda amacımız akşam Brüksel’de olacak şekilde gezerek gitmek ve yolda Rotterdam ile Antwerpen’e uğramaktı.

Rotterdam

Yaklaşık 1 saatlik bir yolculuğun ardından Rotterdam’a geldik. Tren istasyonuna park ederek istasyondaki turist bilgi merkezinden haritamızı alıp haritadaki işaretli yollardan şehri gezmeye başladık. Rotterdam, Amsterdam’dan sonra ülkenin en büyük şehri ancak Amsterdam’a göre daha modern bir görünümde. Bunda 2. Dünya Savaşı’nda şehrin bombardıman altında kalıp yıkılması sonrası tekrar inşa edilmesi etkili diyebiliriz. Avrupa’nın en büyük limanına sahip Rotterdam’da en ilgi çekici yerlerden biri hiç şüphesiz Kubuswoningen yani küp evler. Lego gibi birbirine geçmiş yamuk duran bu mimarlık eserlerini yakından görmeden olmaz. Bir diğer ilgi çeken yapı ise şehrin kuzey ve güneyini birbirine bağlayan köprü olan Erasmusburg. Adını Rotterdamlı bilgin Erasmus’dan alan bu köprü şekli itibariyle kuğuya benzetildiği için The Swan olarak da anılmakta. Biz de bu köprüye karşı bir restoranda biramızı yudumlayıp birşeyler atıştırarak kısa Rotterdam turumuzu tamamladık.

OLYMPUS DIGITAL CAMERAOLYMPUS DIGITAL CAMERAOLYMPUS DIGITAL CAMERA

Antwerpen

1 saatlik yolculuğun ardından Antwerpen’de de aracımızı tren istasyonu yakınlarında park ettik. Tren istasyonundaki turist bilgi merkezine uğradığımızda kapalı olduğunu gördük. Bu durumda belirli bir rotamız olmayacaktı. Önce yakınlardaki bir restoranda karnımızı doyurup ardından dikkatimizi çeken 60m yükseklikteki Diamond Wheel adlı dönme dolaba binerek şehri yukardan seyrettik. Sonrasında Schelde Nehri’ne doğru yürüyüşe geçtik. Yolda oldukça yüksek ve sanırım şehrin her yerinden görülebilen Cathedral of Our Lady kilisesini, büyük çarşı olarak adlandırılan Grotte Markt alanını geçerek nehir kıyısına, Het Steen şatosunun yanına vardık. İlginç bir bilgi olarak Antwerpen’in Rotterdam’dan sonra Avrupa’nın en büyük limanına sahip olduğunu de belirteyim. Nehir kıyısında güneşin batışını da izleyerek aynı yoldan geri döndük.

OLYMPUS DIGITAL CAMERAOLYMPUS DIGITAL CAMERAOLYMPUS DIGITAL CAMERA

Brüksel

Brüksel’e vardığımızda saat akşam 10’u geçmişti. Konaklamak için tatil öncesinde hostelword.com sitesinden rezervasyon yaptırdığımız Sleephere adlı hosteli bulduk. Hostel şehrin merkezine oldukça yakın konumda ve tek kelimeyle harika bir yer. Hostelin yöneticisi Karel ile giriş işlemlerinin ardından biraz sohbet edip, kendisinden şehir haritası ve tavsiyeler alarak yatmaya gittik, zira gün boyu epey yorulmuştuk.

OLYMPUS DIGITAL CAMERAOLYMPUS DIGITAL CAMERAOLYMPUS DIGITAL CAMERA

Ertesi gün hostelde kahvaltımızı yaptıktan sonra şehri keşfetmek için yollara düştük. Yolumuz üstünde olan, devasa büyüklükteki adalet sarayı Palais de Justice, Belçika kraliyet ailesinin yaşadığı yer olan Royal Palace, ulusal törenler ile kraliyete ait düğün ve cenaze törenlerinin yapıldığı Sint-Michiels en Sint-Goedele Kathedraal dikkat çeken yerlerin başında geliyordu. Bir sonraki noktamız Brüksel’in en önemli turistik merkezi olan Grand Place (Grote Markt) meydanıydı. En önemlisi  Hotel de Ville (Brüksel Belediye Binası) olmak üzere etrafı birbirinden güzel yapılarla çevrili olan bu meydan, UNESCO Dünya Miras Listesi ‘nde bulunuyor ve pek çok kesime göre dünyadaki en güzel meydanlardan biri olarak gösteriliyor. Özellikle gece ışıklandırmaları ile çok daha güzel bir görünüme kavuşan meydanın bulunduğu konumda birçok kafe, hediyelikçi ve çikolata dükkanları bulunmaktadır. Gün içinde pek çok kez geldiğimiz bu meydan bizi adeta büyüledi diyebilirim.

OLYMPUS DIGITAL CAMERAOLYMPUS DIGITAL CAMERAOLYMPUS DIGITAL CAMERA

Grand Place meydanına çok yakın mesafede Brüksel’in meşhur İşeyen Çocuk Heykeli  Manneken Pis bulunuyor. İki sokağın kesiştiği bir noktada köşe başında bulunan bu küçük heykel insanlar tarafından epey ilgi görmektedir. Gece geç saatlere kadar gezdiğimiz şehirde aynı zamanda pek çok yerde Belçika’nın çeşitli biralarını da deneme imkanı bulduk.

OLYMPUS DIGITAL CAMERAOLYMPUS DIGITAL CAMERAOLYMPUS DIGITAL CAMERA

Ertisi gün yeni durağımız olan Brugge şehrine gitmeden önce Brüksel’de bulunan Avrupa Parlamentosu‘na uğradık. Ardından yolumuzun üstünde kalan Atomium anıt binasını gezdik. 1958 yılında Expo fuarı için yapılmış olan Atomium 102m yüksekliğinde , dokuz çelik kürenin 12 boru ile birbirine birleştirilmesi ile oluşturulmuş. Kürelerin içini belirli bir ücret karşılığı gezmek mümkün olsa da biz vakit kaybetmemek için dışarıdan fotoğraf çektirmekle yetindik.

Brugge

Brugge’e öğle vakti vardık ve Rotterdam ile Antwerpen’de olduğu gibi aracımızı tren istasyonu yanında bir otoparka parkederek turist bilgi merkezinden harita alıp şehrin içine doğru ilerlemeye başladık. Brugge tatil boyunca gördüğümüz diğer tüm şehirlerden çok daha sessiz ve sakin, bununla birlikte orta çağdan kalma mimarisi ile inanılmaz derecede güzel bir şehir. Şehir merkezinde biri büyük diğeri küçük olmak üzere iki meydan bulunuyor. Markt olarak adlandırılan büyük meydanda şehrin ana siluetini oluşturan Belfry adlı kule yer alıyor. (In Brugge filmini izleyenler özellikle filmin sonundaki sahneden bu kuleyi çok iyi hatırlayacaktır.) Çok sayıda cafe ve restoranın da bulunduğu bu meydanda öğle yemeğimizi yiyerek diğer küçük meydan olan Burg meydanına geçtik. Burada 3 farklı dönemden (sağ tarafı 10.yy, orta kısmı 13.yy ve sol tarafı da 16.yy) izler taşıyan gotik tarzda tarihi bir bina bulunuyor ki görmeye değer.

OLYMPUS DIGITAL CAMERAOLYMPUS DIGITAL CAMERAOLYMPUS DIGITAL CAMERA

Bu güzel şehri tekne ile gezmemek olmaz. Kişi başı 8€ vererek katıldığımız tekne turunda önce şehin kuzey tarafındaki kanalları ardından güney tarafındaki kanalları gezerek rehberimizden önemli ve ilginç bilgiler edindik. Ardından tekne ile gezdiğimiz şehri yürüyerek gezmeye başladık. İlginç bir şekilde şehirde çok sayıda bira ve çikolata dükkanı ile birlikte dantel dükkanı bulunuyor. Öyle ki yolumuz üstünde dantelden yapılmış bir şehir haritası ile de karşılaştık. Şehrin en önemli yerlerinden biri de Minnewater gölü ve çevresindeki park. Flemenkçede minne kelimesi aşk anlamına geliyormuş. Zira beyaz kuğuların gölünde yüzdüğü bu bölge gerçekten göreni kendine aşık edecek kadar güzel bir yer. Büyük bir hayranlıkla gezdiğimiz şehirden akşam üzeri Utrecht’de dönmek üzere ayrıldık.

OLYMPUS DIGITAL CAMERAOLYMPUS DIGITAL CAMERAOLYMPUS DIGITAL CAMERA

Eve Dönüş

Gece vakti Utrecht’de vardığımızda bir haftalık tatilimizin de sonuna gelmiş olduk. Ertesi gün yerel saatle 15:35’de Amsterdam Schiphol Havaalanı’ndan kalkan uçağımızla yurda dönüş yaptık. Son derece zevkli geçen bu tatilden aklımda kalanları aşağıda sıraladım. Bir sonraki yurtdışı tatilini şimdiden iple çekiyorum.

  • Gezdiğimiz şehirler içinde beni en çok etkileyen Brugge oldu. Mistik havası ile büyüleyen Brugge, daha önce izlediğim In Brugge filminde de ilgimi çemişti. (izlemeyenler için bu filmi ayrıca tavsiye ederim) Ne var ki filmde gördüklerimden çok daha fazlasını bulduğumu söyleyebilirim.
  • Hollanda bulunduğu konum itibariyle olsa gerek oldukça serin bir ülke. Ben İstanbul’daki sıcak havaya aldanıp yanıma kalın birşeyler almadığım için etkilendim. Bizim montla gezdiğimiz havada Hollandalıların tshirt ve short ile gezdiğini görmek ise oldukça şaşırtıcıydı. Belçika’da ise hava sıcaklığı çok daha yüksekti.
  • Hollanda adeta bir bisiklet ülkesi. Baktığınız her noktada bisiklet görmeniz mümkün. Amsterdam’daki bisiklet sayısının şehrin nüfusundan fazla olduğunu öğrenmek bizi açıkçası hiç şaşırtmadı. Trafikte bisikletin motorlu araçlar dahil herşeye göre geçiş üstünlüğü var ve ilginç bir şekilde insanlar tarfik kurallarını hiçbir şekilde ihlal etmiyor. Türkiye’de insanların akan trafiğin içinden karşıya geçtiğini düşünürsek Hollanda’da yolun tamamen boş olmasına rağmen sıranın kendisine gelmesini bekleyen insanları görmek oldukça şaşırtıcıydı.
  • Belçika’daki bira çeşitliliğini başka bir yerde bulmanız imkansız. Binbir çeşit bira arasından illaki hoşunuza giden birşeyler buluyorsunuz. Barlarda küçük bardaklarda seçtiğiniz 5 çeşit birayı almanız ve böylece daha fazla çeşidin tadına bakmanız mümkün. Benim en çok hoşuma gideni vişne aromalı olan Kriek Belle-vue oldu.IMG_3422